Kent, Yaşayanları ve Kent Kimliği Üçgeninde Festival Pratiği
Beyni Gıdıklayan Sorular:
- Kent belleği ne demek?
- Bir mekânın belleği olur mu?
- Görünmez kent ne demek?
- Geçmiş ve şimdiki zaman arasındaki ilişki mekânlara nasıl yansır?
- İşlevini kaybetmiş bir mekâna bir sanat festivali girdiği andan itibaren neler olur?
- Mekâna bağlı olarak anılar nasıl canlanır?
- Geçmiş sabit bir kavram mıdır yoksa tekrar tekrar inşa edilen bellek ürünü müdür?
Söyleşi Özeti:
Kenti kent yapan yaşayanlarıdır. Bir o kadar bireyleri bir kente bağlayan ortak paydalardır. Bu paydalar fiziksel ve sosyal çevrelerin etkileşimiyle yaşanmışlığın birikimi sonucu oluşmuş değerlerdir. Bu değerler zamanla kolektif bellekte kentin kimliği; yani neler içerip neler içermediği hakkında bir bilgi kümesi ya da imgeler yığını oluşturur. Marka kent kavramının yaygınlaştığı günümüzde bu bilgi kümeleri kalıplar yaratılarak kent ortak yaşam alanı olmaktan çıkıp imgeselleşirken kentin değişkenliği, diğer deyişle zaman-mekânsal organik yapısı ile çelişki oluşturuyor. Kurumlar tarafından karar verilmiş imgeler kentin pazarlanmasında kullanılıyor. Bu yüzden sadece antropolog ve sosyologlar değil, bir o kadar tasarımcılar da kent, kent kimliği ve kentin imgeleri kavramlarını tekrar ele alıyorlar.
İzmir örneğinde büyük yangın (Big Fire of Smyrna / Katastrofi tis Smyrnis, 13 Eylül 1922), savaşlara ve sosyo-ekonomik nedenlere bağlı göçler ve modernleşme sürecine bağlı olarak kent kesikler, yırtıklar ve üst üste binen öğelerle okunması zor bir sayfaya dönüşmüştür. Kültürel ve mimari devamlılığın erozyona uğradığı son yüzyıl içinde sadece mimar, görsel iletişim tasarımcılar ve kentsel planlamacılar değil, farklı iş gruplarında ve sosyal sınıflara bağlı olan yaşayanlar da kent üzerinden kendi belleklerini sorgular hale gelmişlerdir. Her ne kadar İzmir’de geçmişe özlem artıp tarihi binalar daha çok sahip çıkılsa da, kentteki yaşam tarzı ve ritim değiştiği için kentin belleğini ve eski yaşam tarzını yansıtan yapılar zamanla ‘görünmez’ hale gelmişlerdir.
Kimlik ve bellek bağlamında yapılan etnografik vaka çalışması içinde ele alınan Uluslararası İzmir Festivali, “tarih ve sanatın buluşması” sloganıyla İzmir’deki bazı ‘görünmez’ mekânlarda performanslar düzenlemiştir. İçeriği kültürel hafıza projesinden çok marka kent oluşumuna destek ve tarihi mirası ön plana çıkarmak olsa da, festival ekibi ve seyirciler mekânlara girdiklerinden itibaren farklı bir süreç başlamıştır. Festival katılımcıları Jan Assmann’ın (1995) belirttiği bu ‘zaman adalarına’ girip ‘zamanın donduğu’ mekânlarda festivalin yapısı gereği bir heteropia (Foucault, 1986) olarak nitelenen geçici, uçuşkan, benliğin diğeriyle yüzleşilen ve günlük yaşam çizgisinden çıkan zaman-mekânı deneyimlemişlerdir. Bu süreçte nostaljinin ötesine geçip geçmişi hatırlamışlar ve daha önce ‘görünmez’ olan mekânın farkına varıp mekânı yeniden anlamlandırma sürecine girmişlerdir. Bu süreçte ise kimi katılımcılar kendi kişisel anıları kentin belleği üzerine çakıştığı için kentin geçmişi ve kendi gerçeklikleri üzerine yeniden bağ kurmuşlardır.
Hasan Işıklı
Gent Üniversitesi
Sanat Bilimi Doktora Araştırmacısı
Yaşar Üniversitesi
Görsel İletişim Tasarım Öğretim Elemanı